çocukta Ruhsal Sorunlar
--------------------------------------------------------------------------------
Uyumsuz Çocuk Kimdir?
1.Uyumsuzluk Belirtileri
Kişilik en uygun ortamda bile, bir çok sorunlar çözülüp engeller aşılarak geliştirilir. Çocuk bir yandan, yeni yetenekler, yeni beceriler kazanarak çevresine daha iyi uyum sağlamakta öte yandan, gelişmenin gereği olarak yeni sorunlarla karşılaşmaktadır. Kişilik, sürekli bir uyum çabası sonucu oluşmakta, biçim almaktadır. Çözümlediği her sorun, aştığı her yeni engel çocuğun ruhsal gücünü artırmaktadır. Başka bir deyişle, çocuk, olgunlaşmakta, kendi kanatlarıyla uçmayı öğrenmektedir. Ana-babanın koruyuculuğuna daha az gereksinim duyarak ama onların desteğine güvenerek bağımsız davranışlara yönelmektedir.
Gelişim basamaklarında çocukların karşılaştığı sorunlar, çok çeşitlidir. Bunların birçoğu, o döneme özgü olan ana-babanın desteğiyle çözümlenecek nitelikte sorunlardır. Ancak, çocuk bu desteği bulamaz ya da ana-baba tutumu yanlış olursa olağan sorunlar büyür. Örneğin 2-3 yaşlarında çözümlenmesi gereken tuvalet eğitimi başarılamaz, kendi başına yeme alışkanlığı verilmezse, bu sorunlar sonraki döneme aktarılır ve yeni dönem sorunlarıyla katlanarak büyür. Oyun çağında oyuna doymamış ya da arkadaşlık ilişkisi kuramamış bir çocuk, okul çağında toplu oyunlara kayılamaz, yaşıtlarıyla yarışamaz, dolayısıyla olgunluk düzeyi yaşıtlarından geri kalır. Onlarla kaynaşarak, çağını yaşamak yerine, bir önceki dönemlerin sorunlarıyla başa çıkmaya uğraşır.
Çocuklarda ruhsal sorunlar, dış etkenlerden de kaynaklanabilir. Aileyi tümden sarsan, aile birliğini ve düzenini bozan baskı ve zorlayıcı nedenlerde gelişimi yolundan saptırır. Böylece çocuğun kendi yapısından gelen yatkınlıklar ana-baba tutumları ve ev yaşantıları dış etkenlerle birlikte kalıcı ruhsal bozukluklar yaratabilir. Yerine göre bu etkenlerden birisi ağırlık kazanır veya çoğunlukla görüldüğü gibi tümü birden çocuğun ruhsa dengesini geçici ya da kalıcı olarak bozarlar.
İkinci çeşit sorunlar, özellikle çocuğun yapısı veya geçirdiği hastalıklarla ilgilidir. Örneğin beyin incinmesiyle doğan sakatlığı veya kanarca gibi süreğen hastalığı olan çocuklar uyumsuzluk belirtileri gösterirler. Bunlardan da ana-babayı sorumlu tutamayız. Ancak, ana-baba tutumu sorunu düzeltici yönde de, çocuğun uyumsuzluğunu büsbütün artırıcı yönde de olabilir.
Üçüncü küme uyumsuzluklar ki, uyum bozukluklarının büyük çoğunluğunu oluşturur. aile içi etkileşim yaşantılar veya yanlış yetiştirme sonucu ortaya çıkarlar .Ruhsal belirtiler, tek başlarına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu kanıtlamazlar. Bir belirtiyi değerlendirirken şu etkenleri göz önünde tutmak gerekir.
a) Çocuğun gelişim dönemi
b) Belirtinin sıklığı ve gücü
c) Belirtinin sürekliliği
d) Belirtinin hangi belirtilerle eşlik ettiği,
e) Çocuklar bütün ruhsal sorunlarını dışa vurmazlar.
f) Çocuğun geçmişteki uyumu ve olumlu niteliklerinin incelenmesi
Anne ve babanın çocuğa destek olmaları ya da belirtiler karşısındaki olumsuz tutumları da uyumsuzluğun geçici ya da kalıcı olmasını belirler (Yörükoğlu, 1979, s.283-287).
2.Uyumsuzluk Çeşitleri
2.1. Korkular
Korku; canlı varlıkların görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir. Aslında her korku, canlıyı uyaran ve kendini savunmasını sağlayan yararlı bir düzenektir. Canlı, kaçarak, saklanarak, zorda kalınca da savaşı göze alarak, kendini korumaya çalışır. Genellikle yeni olan ve bilinmeyen her şey ürküntü verir. Çocuğun güçsüzlüğü ve bilmediklerinin çokluğu düşünülürse, özellikle ilk yıllarda korkuların bolluğu anlaşılır. Çocuk, çevresini tanıdıkça beden gücü ve zihin yetenekleri geliştikçe korkularını bir bir yener. Bir bakıma,insan yavrusu çevresinden ve kendi içinden gelen korkuları yene yene olgunlaşır. Örneğin; bir bebek için her şey korkutucudur. Gürültüler, alışılmamış bir nesne, bir yabancı yüz. Bebek, acıkma susama, altının ıslanması gibi kendinin içinden gelen nedenlerde de korku tepkisi gösterir.
2-3 yaş çocukları yüksek seslerden tuvaletin çekilmesinden elektrik süpürgesinden, gök gürültüsünden ürkerler, 3-4 yaşlarında bunlara karanlık, dilenci, hırsız, polis ve öcü korkuları eklenir. Bu yaşlarda ana-babadan ayrı kalma tedirginliğe yol açar. Kalabalıkta birkaç dakika anasından ayrı kalan 3-4 yaş çocuğunun uğradığı panik herkesçe bilinir. Çocuklar, deneylerinin az, düşünme yeteneklerinin sınırlı olması nedeniyle gördüklerini ve duydukların gerçekçi olarak değerlendiremezler. Benzeterek gördüklerini, çarpıtarak, abartarak, süsleyerek, korkulu sonuçlar çıkarırlar. Bodrumda gördükleri korkunç hayvandan karanlık odada saklanan umacıdan and içerek söze derler. Çocukluk çağının bu özellikleri göz önüne alınırsa, çocukları korkak yetiştirmenin çok kolay olduğu sonucu ortaya çıkar.
2-3 yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır. Oyunların denetlenmesi, görünür ve görünmesi tehlikeler karşısında önlemler alınması gerekir. Çocuklara yapılacak uyarılarda, soğukkanlı ve gerçekçi olmalı, tehlikeler abartılmamalıdır.
Çocuklarda görülen bazı korkulardan ana-baba sorumlu tutulamaz. Aile ve çocuğun elinde olmayan çok çeşitli nedenler çocukta korku başlatabilir ya da olağan saydığımız korkuların artmasına ve uzamasına neden olabilir. Bunlar, çocuğun yaşantılarıyla ilgili korkulardır. Kaza geçirmek, evin soyulması, ev dışında korkutulmak, depremi yangın, su baskını yıldırım gibi doğal yıkımlar etkisi erişkin yaşlara kadar süren izler bırakırlar. Yaşına göre çok korkak ya da korkuları çok süren çocuklarda ana-babaların şu önerilere uyması yararlı olacaktır.
Çocuğunuzun korkuları karşısında sert ve tepkilerden kaçının, erkek çocuk korkar mı? "koskoca çocuk olacaksın" gibi sözler, korkuyu azaltmaz. Korkularından dolayı, çocuğu ayıplamak ve utandırmaktan kaçının. Korkularıyla alay etmeyin, korkunun üzerine gitmeyin.
Korkunun nedenlerini araştırın. Ev içinde korkutucu unsur olup olmadığına bakın. Çocuk, oyundan ve arkadaştan yoksunsa, bunlara olanak yaratın. Aşırı kollayıcı tutumları, gevşetin. Kendi işini kendisinin görmesini sağlayın. Çocuğa süre tanıyın "çivi çiviyi söker yöntemini kullanarak, korkuları bastırmaya, bir korkuyu bir başka korkuyla değiştirmeye çalışmayın.
Sudan, denizden korkan bir çocuğu, bağırta çağıra suya sokmak korkuyu pekiştirir. Bunun yerine, çocuğu su kıyısında, kumsalda oynamaya bırakın. Küçük bir havuz yaparak, suyla barışmasını sağlayın. Göreceksiniz, sandığınızdan daha kısa sürede başarı sağlayacaksınız. (Yörükoğlu,1979, s.287-295).
2.1.1. Okul Korkusu
Ana-babaları çok şaşırtan bir korku türü de çocuğun okula gidişiyle ilgilidir. O güne değin okulunu seven ve derslerinde başarılı olan çocukta, isteksizlik baş gösterir. Sabahları karın ve baş ağrılarından yakınmaya başlar.
Okul korkusuna daha doğru bir deyimle evden ayrılma korkusunu ortaya çıkaran nedenler şaşılacak ölçüde benzerlik gösterirler. Bunlardan birincisi anne ve çocuğun ortak yaşam (sembiyoz) ölçüsüne vuran sıkı ilişkilerdir. İkincisi de bu ilişkiyi sarsan hastalık, ayrılık gibi durumlardır. Başka bir deyimle anneyi yitirme korkusuna yol açan nedenlerdir.
Okul korkusuyla karşılaşan ana-babaların göz önünde tutacakları noktaları belirtmekte yarar vardır.: Her şeyden önce çocuğun okuldan uzak kalmamasına özen gösterilmelidir. Evde kalış uzadıkça, dönüş o oranda güçleşir. Yatışsın, dinlensin, aman üstüne varmayalım diye çocuğu evde tutmak bunalımı azaltmaz, arttırır. Anne-baba çocuğa soğukkanlı bir tutumla yaklaşmalıdır. Korkutmalar, dayaklar geri teper. Anne ve babalar kısa sürede yenik düşerler. Yalvarmalar, alttan almalar da etkisiz kalır. Ancak ana-babadan hangisi daha kararlı ve tutarlı kalabiliyorsa çocuğu okula o götürmelidir. Çoğunlukla sıkı ilişki nedeniyle bu görevi başaramaz. Öğretmene durum anlatılmalı ve işbirliği sağlanmalıdır. Vurgulamakta yarar var: Çocuk tedirgin ve korku içinde olsa da okuldan uzak kalmamalıdır. Sınıfa gitmek istemese bile okula gitmelidir. Öğretmen odasında kalması ya da bahçede dolaşması bile evde kalmasından iyidir. Çocuğun sıkıntıları ilk günler artar gibi olursa da, sonra yatışır.
Çocuğun okula götürülmesi çözümün yarısıdır. Korkuya yol açan nedenlerin ortaya çıkarılıp, konuşulması, anne-çocuk ilişkilerini düzeltici önlemelerin de alınması gerekir. Bu ise, ancak bir çocuk ruh hekiminin yardımıyla olabilir. Bir kaç gün düzelmeyen okul korkusunda, gecikmeden, bir çocuk ruh hekimine baş vurulmak zorundadır.
2.1.2.Gece Korkuları
Bir çeşit korku vardır ki, görünürde ana-baba için anlamlıdır. Çocuk, okul önceki çağında yatma zamanı gelince yatağına gitmek istemez. Annesiyle yatmak ister. Ya da gece sıklıkla kalkıp ana-baba odasına gidip ortalarına yatar. Ana-baba yatağında yatma alışkanlığı olmayan bir çocukta bu durum korku ya da heyecanlı yaşantıların etkisinden ileri gelebilir. Ancak kimi zaman bunu alışkanlık ya da şımarıklıkla ilgisi bulunmadığı, korkunun gerçek olduğu, çocuğun saatlerce, uykuya dalmayışından anlaşılır.
Çocuk, ana-babanın cinsel birleşmelerine ya da sevişmelerine tanık olmuştur. Çocuk, cinsel birleşmeyi annesinin saldırıya uğraması biçiminde yorumlar; aynı durumun yinelenmesi korkusuyla uykuya dalamaz. Ana-babanın arasında yatarak ya da anneyi kendi yanına çekerek, kötü olaylara engel olacağını sanır. Anne ile babanın büyük kavgaları buna benzer bir durum yaratabilir.
2.1.3. Karabasanlar
Gündüz korkuları gibi uykularla gelen korkular doldukça yaygındır. Çocuklukta gündüz yaşanan heyecanlı olayların uykuya vurması sıklıkla görülür. Uykusunda sayıklamayan, ara sıra korkulu düş görmeyen çocuk yok gibidir. Korkulu bir düşten sonra uyanıp ana-baba yatağına sığınan çocuk çoktur. Çocukla r bu korkulu düşlerini kullanıp, "anne benim odamda güzel rüyalar yok, ben sizin yanınızda yatayım" diye ana baba yatağına gitmeyi alışkanlık durumuna da getirebilirler. Sık yineleyen korkulu düşler, çocukta genellikle iç sıkıntısı ve tedirginlik belirtisidirler. Özellikle kimi korkulu düşler, karabasan (kabus) denen ürkütücü biçime girerler. Çok korkutucu bir düşten sonra çocuk sıçrayarak veya bağırarak uyanır. Şaşkın ve korkulu gözlerle çevresine bakar. Kısa bir süre düşün gerçek olup olmadığını bilemez. Yatıştırılınca yeniden uykuya dalar ve ertesi gün korkulu düşünü anımsar. Bu tür karabasanlar yıldan yıla azalsa da erişkin çağda da sürerler.
Gündüz yaşanan olaylar ve korkulu yaşantılar uykuda da etkilerini sürdürürler. Özellikle ilk yaşlarda annenin evden ayrılması ya da çocuğun hastaneye yatışından sonra sıklıkla görülebilirler. Örseleyici olaylar, kazalar ve geçirilen büyük korkular, başka etkileri yanında, yetişkinde olsun çocukta olsun uykuyu bozarlar.
2.1.4.Uyurgezerlik
Çocukluk çağında çocukların %1-15'inin bir veya birçok kez uykusunda yürüdüğü görülür. Erkek çocuklarda kızlardan daha sıklıkla görülür. Uyurgezerlik genellikle yaşla seyrelir. Ergenlik çağından sonra çok azalır ya da tümden kaybolur. Uyurgezer çocuk uykunun en derin olduğu ilk üç saat içinde yatağından kalkar ve evin içinde dolaşır. Uykuda geme yarım dakikadan bir dakikaya kadar uzatabilir. Çocuk, uykuda gezerken konuşabilir ama söyledikleri genellikle anlaşılmaz. Gözleri açıktır ama bakışları duruktur. Çocuk, evin ,içinde kapıları açmaya uğraşır, dolapları amaçsızca karıştırır, kendiliğinden yatağına döner ya da başka bir odada uyuyup kalır. Evin kapısını açıp, sokaklara çıkanlar da vardır. Uykuda gezerken bilinçsiz olan ve uykusu açılmayan çocuk, gezerken pek bir yere çarpmaz. Sabahleyin uyandığında uykuda gezdiğini hatırlamaz. Aile içindeki baskılar, çatışmalar, okulla ilgili sorunlar, uykuda gezmeyi sıklaştırabilir. Çocuk sık sık gezmiyorsa kapı ve pencereleri sıkı sıkı kapamak dışında bir önlem almak gerekmez. Sık geziyorsa, tedirgin eden nedeler, araştırılmalıdır (Yörükoğlu, 1979, s.295-304).
2.1.5.Bağımlılık
Kimi çocuk vardır ki,zekası geri olmadığı halde okulda başarısızdır. Öğretmen soru sormadıkça soru sormaz, parmağını kaldırıp bildiğini söylemez. Sınıf içinde ve dışında çekingen ve sessizdir. Yaşıtlarıyla ilişkisi çok sınırlıdır. Oyunlara ya hiç katılmaz ya da hep izleyici olarak kalır. Arkadaşlık ilişkisi kurarsa, çoğunlukla kendisinden daha girişken bir çocuğun kanadı altına sığınır. Paylanmaya hiç gelmez, çabuk ağlar. Güvensiz ve ürkek davranış, kendini savunamaz. Yaşıtlarının itip kalkmalarından, alaylarından çabuk etkilenir; ya annesine ya da öğretmenine koşar. Yeni durumlara uyması geç ve güç olur. Yabancılar yanında çok sıkılır ve konuşmak istemez. Kendi evi dışında hep tedirgin ve siliktir.
Dışarıda çekingen ve sıkılgan olan çocuk genellikle evde hırçın ve yaramazdır. İsteklerinin bekletilmeden yapılmasına alışmıştır. Dediği olmasa tutturur, tepinir ve huysuzlaşır. Çoğunlukla her istediğini elde eder. Yemeğini annesi yedirir. Okul ödevlerini annesi yanında oturmadıkça yapmaz. Ana-babasının dikkatler ilgisini her an kendi üstünde tutmaya çabalar. Ana-baba yatağında yatar ya da gece uyanıp ana-babasının koynuna girer. Kısacası böyle gir çocuk, ruhsal olgunlaşması, yaşından geri kalmış bağımlı bir çocuktur.
Genellikle geç evlenmiş kadın ve erkekler ana-baba olunca daha koruyucu ve kollayıcı tutum takınırlar.